12 Kasım 2010 Cuma

Yer: Doğa dostu yeşil otobüs
Zaman: Akşam saati

İş dönüşü... Doğa dostu yeşil otobüsler, saat itibariyle akvaryumdur. Mavi-sarı loş ışık altında balıklar müzik dinler, hareketsiz uyurlar. Kimisi dibe çökmüş, kimisi havada asılı kalmıştır. Şayet kulaklıklar olmasa barlar sokağını andırabilecek otobüs, okyanus sessizliğinde bir akvaryum olarak kalır ve akvaryum fren yaptıkça şöyle bir salınılır. Çiftliğine gelen iner.

27 Ağustos 2010 Cuma

buz-buhar&buhar-buz

Buz gibi.. Buz gibi soğuk bir geceymiş. Yüzeysellik perdesinin en kalın hali görünmüş. Bu kez perde pek yumuşak da değilmiş üstelik.. Bıçak gibi keskinmiş. Değdiği yeri kesmiş, biçmiş, sıyırmış, derinlere girmiş. Bazı noktalarda kemiği tırtıklamış.. Zaman zaman yumuşamış perde; son anda sarılmış.
Varlığımla yokluğum arasındaki fark, bir anlık iç sızısıymış belki de. Bir saniye sonra gelen trene binilerek unutulan bir halet-i ruhiye imiş. O gözlerde, sadece bir saniye görülmüş o his. Görülmüş.. Görülmemiş.. Varmış.. Yokmuş.. Parçalanmış birşeyler.. Kim görmüş, kim duymuş? Gören olsa da ne yaparmış?

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Girdap

O gün aklımda.. Fırat nehrinin üzerinden geçen köprünün tam ortası... Sabah. Babamla köprünün tam ortasında duruyoruz. Suyun delice akışı ama sakinliği; sessizliğinin içindeki girdap izlerini hala hatırlıyorum. Kızıl kahverengi tonlarında bir sabahtı, güneş doğmaktaydı. Ve babam vardı. Hemen yanımdaydı. Ben babamla birlikte köprünün tam ortasındaydım. Su çok hızlı akıyordu. Uzaktan sessizleşen akıntılar, girdaplar oluşturuyordu.

Boğazdaki girdaplara baktığım gece, karşımda oturuyordu. Üzerindeki giysi onu, çok hızlı esen rüzgarlardan bile koruyordu. Köprü ışıl ışıldı. Nehrin girdabını anlattığım ilk geceydi. Nehrin girdabı boğazınkine karıştı, bir oldu girdaplar. Koyu lacivert siyaha döndü. Baktığım yerde kuyu vardı. Kara, kapkara bir kuyu. Kuyunun kapakları açıldı; baktım içine. Taa içine. Fıratın girdabı, boğazı da aldı yanına, kuyudaki girdaba daldı.