15 Şubat 2011 Salı

Balığın Hikayesi

Kocaman bir okyanusta bir balık yaşarmış. Yaşadığı suyun berrak görüntüsü kendisini çeker, ancak uçsuzluğundan korkarmış. Bucaksız davet kalbini çağırsa da, balık, aklını dinlermiş. Yüzeyde kırılan gün ışığının güzelliğine yüzedursun; hissettiği güneşin sıcağına inat, derinlerin cazibesi ona fısıldadıkça, merakı denizleri de aşarmış. Ne güneşin tatlı sıcağından kopabiliyormuş minik balık, ne de derinlerin çağrısındaki çekicilikten.. Öte taraftan, derin karanlık onu ürkütüyor; belirsizliğin içinde onu bekleyen belirsizlerden kaçmak istiyormuş. Derinden gelen ses onu çağırsa da, bu ses aynı zamanda dipteki karanlığın fısıltısıymış ona göre. Balık kararsızmış. Her ikisinden birini seçmemek de bir yolmuş. Ancak bu, öylesine ivmesiz yüzülen bir yolmuş ki, yüzmek ile yüzmemek arasında bir fark yokmuş. Hevesi, yüzeyde zıplama heyecanları peşinde koşadursun, gönlü zıttına yüzmek istemiş. Dinlemiş balık ve yüzmüş derine.
Açık mavi koyuya çaldıkça, cilveli sihirbaz gün ışığı, gerilerde kalan bir oyuncuymuş artık. Oyunundan kopan balık, nerede sonlanacağını bilmediği merakından ve heyecanından daha dipsiz olan suyun diplerine doğru ilerlemeye devam etmiş.
Artık yüzey görünmüyormuş. Oyun oynadığı ışığın izi bile yokmuş. O kadar yorulmuş ki, hareket edemez hale gelmiş. Gözlerini kapatmış. Üzülmüş balık. Daha ötesi kırılmış. Onca heves, onca azimle, hızlı hızlı ve kararlılıkla ona doğru yüzdüğü fısıltı, duyamadığı olmuş. Durmuş. Gözlerini açmamış. Nefesini almaya takati kalmadığı bir anda aniden irkilmiş. Bedeninin her zerresinde hissettiği titreşim, önceleri hissedemediği akışkanlık, fısıldamış yeniden. ‘’Tüm algılarını kapattığın vakit’’ demiş fısıltı, ‘’beni duyarsın’’. ‘’Beni hissettiğinin artık farkındasın. Gözlerini açmana gerek yok. Yüzme! Gerek yok. Sen artık, benim akışımdasın. Artık su oldun balık! Balık hafızan da azad oldu’’.